EVRİM VE İNSAN DAVRANIŞLARI

 EVRİM VE İNSAN DAVRANIŞLARI
Okunuyor EVRİM VE İNSAN DAVRANIŞLARI

İnsanlık Tarihi Nasıl Ortaya Çıktı? İnsan Davranışlar nasıl oluşmuştur? Evrimsel Psikoloji Nedir? Bilişsel Zeka Nedir? İnsan Türleri Nasıl Ortaya Çıktı? Primat Türleri Nasıl Hayatta Kaldı? İnanç Nedir? Kültür Nedir? Kültürel Asimilasyon Nasıl oluşmuştur? Evrimsel Süreç Nasıl Oluştu? Bilim Araç Mıdır Amaç Mıdır? Tarım Devrimi Nasıl Başlamıştır? Dinler Tarihi ve İnsanlık Nasıl Meydana Gelmiştir? Panteondaki Değişimin Kültürel Sebepleri? Doğa Olayları İnsanlığı Nasıl Etkiledi? İnsan Nasıl İnsan Oldu? Obsidyen Tarihimizi Neden Etkiledi? Thales Kimdir? Anaksimandros Kimdir? Tarihsel Süreç Nasıl Meydana Geldi? Adaptasyon Neden Önemlidir?

Auustralopithecus afarensis (Güney İnsanı)

Herkese merhabalar. Bugün hakkında bilgi vereceğim konuların genellikle tarih ve psikoloji alanına ait veriler olacağını belirtmek isterim. Öncelikle insanlık tarihini biraz paleolojik açıdan ele alırsak, bundan yaklaşık 10 bin yıl ve öncesine gidersek insanlığın (Homo Türünün) 200 bin yıldan daha eskiye giden bir geçmişi vardır. Atalarımızdan ilk olarak Homo türüne en yakın olan cins Australopithecus afarensis(Güney İnsanı)’dir. Tabi ki primat olarak kabul ettiğimiz bir cinstir. Her ne kadar vaktiyle davranışsal açıdan insana yakın davranışlar sergilemiş olsalar da bir Homo cinsi olarak kabul edilmezler. Bu cins içerisinde dikkatimizi çeken en önemli primat meşhur adıyla bilinen ^^Lucy^^dir.

Lucy

Kendisi, tek başına karnını doyurmak için ağaçlardan yere inen ilk akrabamızdır. Tabi bu türden ikinci büyük başarıyı elde eden yine bir Australopithecus cinsidir. İki ayak üzerinde yürümeyi başarmak gibi insanlık için küçük ama kendileri için neslin devamını sağlamaya etki edecek büyük bir adım attılar. Türümüze ait en eski fosillerin Afrika’da bulunmasından mütevellit, başlangıç olarak Afrika’yı kabul ederiz. Ve Afrika’nın savan bitki örtüsünden dolayı bu topraklarda iki ayak üstünde durmak sizin etrafı ve dışarıdan gelen tehlikeyi daha iyi görmenizi sağlar. Daha dikkatli hareket etmek ise daha uzun süre hayatta kalmanızı sağlar. Tabi, ağaçlardan yer üstünde hareket etmeye başlayan atalarımızın manidar bir hikayesi vardır. O da şöyle ki; Afrika’daki bitki örtüsü primatların ilk ortaya çıktığı dönemlerde yeşillik ve uzun ağaçlardan oluşmasıydı. Ve bu bolluğun sebebi etrafın volkanik arazi bölgelerinden oluşmuş olmasıydı. Bu volkanlar da doğal olarak aktif oldukları için yeşil bitki örtüsündeki arazilerde ciddi büyüklüklerde yangın çıkartarak bitki örtüsünü kurutup savan bitki örtüsünü oluşturuyordu. Volkanik faaliyetin etkilemediği bölgelerde bulunan primatlar ağaçlarda yaşamaya devam ederken savanda kalan primatlar ölmemek için yere inip savan bitki örtüsüne adaptasyon sağladılar.

Afrika Savanı

Bu sayede primat kuyruğunun evrimi ve iki ayak üzerinde durarak iskelet sistemindeki evrimsel süreci sağladılar. Tabi bu süreç şu anki halimize gelmemiz için binlerce yıl adaptasyon sürecinin devam etmesini gerektirdi. Şüphesiz ki kalıtımsal gen aktarımınınn bunda katkısı büyüktür. Çünkü kalıtım yoluyla geçen genler hem fenotip hem de genotipte nesilden nesle geçişte kendinden birer parça bırakıyordu. Kısacası bu durumlara gelmek atalarımızın zamanında attıkları küçük adımlar sayesinde oldu ama asla kolay olmadı. Birkaç 10 bin yıl sonrasına gidersek evrimsel sürecin ilerlediğini, adaptasyon süreçlerinin gelişimlerinin insanlık açısından başarılı olduğunu yapılan arkeolojik ve antropolojik keşiflerde görüyoruz. Tabi bu insanlık için kayda değer müthiş şeyler ama bundan sonra işler biraz daha karışacak çünkü, işin içine bilişsel empati, psikolojinin evrimsel süreçlerde oluşturduğu bir birikim sonucunda ilkel kültürler gibi durumlar ortaya çıkacağını göreceğiz. Tabi ki, bunları göçler ve buz devirleri gibi felaketler ciddi derecede etkilemiş olacaktır.

Bu dönemde Neanderthal, Homo Erectus, Homo Habilis, Homo Denisova gibi bize daha yakın akrabalarımızın olduğunu görüyoruz. Homo Erectus’un insanlığa en büyük katkısı şüphesiz ateşi kullanmayı öğrenmesiydi. Öncelikle, ateşin keşfi şu anlama geliyor, artık primat türü çiğ yediği ürünleri pişirmeyi öğrenebilir ve bu sayede çeşitli mide ve barsak hastalıklarından kurtulabilir. Ayrıca, ateş sayesinde diğer canlılardan kurtulabilir bu sayede neslin gelişimi daha çok artabilir. Ateş yaktığınız yerde bir süre kalmanız ve ısınmanız gerektiğini düşünün, orada bir yerleşim yeri yapma fikri ortaya çıkacak. Ayrıca bilimsel araştırmalar doğrultusunda o döneme bakıldığında yuva yapma fikri kuşlardan esinlenilerek ortaya çıktığı araştırmacılar tarafından iddia ediliyor. Kısacası ateşin türümüzün hayatta kalmasına, korunma ve barınma şansımızın daha fazla artmasında etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Homo Habilis

Homo Habilis hakkında çeşitli iddialar mevcut. Modern insana(Homo Sapiens) Habilis’in mi yoksa Homo Ergaster’in mi daha yakın olduğu tam olarak kabul edilmedi henüz. Bizim şu an var olan cinsimiz Sapiens’ten sonra belki de önem arz eden ikinci bir cins ^^Neanderthal^^dir. Fiziksel açıdan vücüdü 2- 2,5 metreyi bulan boyuyla, fazlasıyla kaslı vücuduyla ve 3 kilograma yakın beyin ağırlıklarıyla karşı konulamaz bir güce sahip canlılardı. Ama ne tuhaftır ki, modern insan olan Sapiens bu kadar büyük bir beyine ve bu kadar iri cüsseye sahip olmadığı halde hayatta ama neanderthal cinsi hayatta değil.

Pleistosen: Son Buzul Çağı

Öncelikle bu konu hakkında da iki teori mevcut. O da şöyle anlatılmaktadır ki; Neanderthal cinsi Sibirya bölgesine yakın Kuzey Asya bölgelerinde yaşadılar ve hayatta kalmak için odaklandıkları tek şey soğuktan korunmaya çalışmaktır. Bu bahsetmiş olduğum bir teoriden ziyade bir hipotez.

Neanderthal

Bahsettiğim iki teoriyi anlatacak olursak; Neanderthal türü hayatta kalamadı çünkü, Sapiens türü ile sürekli savaşarak onlarla baş edemediler. Edemediler çünkü, Modern İnsan dediğimiz Sapiens cinsi beyin büyüklüğü ve iskelet gücü açısından pek avantajlı değillerdi ama beyinlerindeki bilişsel loblar Neanderthal’e göre çok gelişmişti. Çünkü Neanderthaller kültürel ve savaş stratejisi gibi alanlarda zeka seviyelerini çok ilkelce kullandılar. Beyin ağırlığı Sapiens’e oranla daha büyüktü ama bilişsel loblardaki gelişme oranı Sapiens’e oranla çok düşüktü. Bir diğer teori ise, Sapiens’in Neanderthal’e iskelet gücüne karşı koymak yerine onlarla kültürel anlamda birleşerek, kültürel asimilasyonu sağlayıp Neanderthal’i kendi kültüründe özüttü. 21. Yüzyılda ikinci teori daha çok kabul görür. Çünkü, çoğu modern insan (Sapiens) geni ve DNA’si incelendiğinde içlerinde Neanderthal geni bulundu. Avcı-toplayıcı primatların ve Homo türünün gelişiminden kısaca bahsettikten sonra konu artık Modern İnsan’ın gelişim sürecine geldi diye düşünüyorum. Başlangıç olarak Tarım Devrini ele alacağım. Çünkü insanlık tarihindeki ikinci büyük devrim bu devirdir.

Çatalhöyük

Tarım devri, muhtemelen Neolitik Çağ’da (Cilalı Taş Devri), yaklaşık olarak MÖ 9000 yıllarında başlamıştı. Neolitik Çağ, cilalı taş aletlerinin geliştirildiği ve son buzul çağının sona erdiği dönemdir. Son buzul çağının sona ermesiyle birlikte Asya Bölgesi olmak üzere Avrupa ve Afrika bölgelerinde çeşitli tarımsal gelişmeler başladı. Bizim olduğumuz Anadolu bölgesi için söyleyecek olursak, ilk gelişmeler Çatalhöyük, Göbeklitepe gibi bölgeler büyük önem arz etmekte. Çatalhöyük için konuşacak olursak; devrin kültürel anlayışı ve inanışı üzerinde biraz durmak istiyorum. Bölgenin dini inanışında, çok tanrılı bir anlayış vardır. Ama önemli olan kısmı, volkanik faaliyetlerden dolayı dağların ortadan ikiye ayrılması sonucunda, büyük depremlerin ve şiddetli sarsılmaların etkisiyle inanışlarında panteonda liderlik erkek bir tanrı modelindedir. Çünkü bu şiddeti güç ile birleştirmişlerdir.

Göbeklitepe Kazı Alanı

Volkan sonucunda yerleşilmiş bölgelere akan lavların soğumasıyla ^^Obsidyen^^ ortaya çıkmış ve obsidyenden bıçaklar yapılmıştır. O dönemde silaha sahip olan, silahı veren kişi erkekti. Ayrıca dağların ortadan ikiye ayrılması devrin insanlarına boğayı anımsatmış ve dünyanın öküz boynuzları üzerinde durduğu gibi inançlar o dönemin hipotezleri olarak ortaya çıkmıştır.

Cilalı Taş Devri Obsidyen Bıçakları

Ama bunu değiştirecek şey az önce de bahsetmiş olduğum gibi devrim niteliğinde olan Tarım Devri’dir. Bir kere tarım devrinde inanış hakkında değişiklikler olacak. Öncelikle panteonda Tanrı artık ^^erkek^^ değil ^^kadın^^ olacaktır. Nedeni de gayet basit; toprağa bir tohum atıyorsunuz karşılığında size kocaman ağaçlar, buğdaylar, aşlar veriyor. Tarımın bu özelliği kadının doğurganlık özelliği ve dönemin geleneğine bakıldığında yemeği dişinin yapması toprağa kadın özelliği yüklenmiş olduğunu kanıtlıyor. Tarım devri hakkındaki bazı gerçekleri gün yüzüne çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum; Sapiens biyolojik ve evrimsel açıdan saatlerce çapa sallamak için değil avlanmak ve bitki kökü gibi şeyleri toplamak için doğaya adapte oldu ve bu yönde evrim geçirdi. Bunun sonucunda Tarım devrimi, getirdiği bolluk ve bereket dışında beraberinde; bel ve fıtık ağrıları, mikroskobik hastalıklar, dizanteri, tifo ve veba virüslerini getirdi ve Sapiens bunun bedellerini çok ağır ödedi ki, hala da ödüyor olduğunu düşünüyorum. Sapiens, tarımdan önce hep hareket ederek, göç ederek ve yemeği bulmak için avlamak-toplamak için zekasını hayal gücünü kullanarak hareket ediyordu. Avcılık için zeka, strateji yeteneği, fiziki şartların uygun olması gerekiyordu. Ama tarım sayesinde modern insan, bir yıl çalışıp, bir yıl boyunca oturduğu yerden yiyerek nüfus yoğunluğunu arttırdı. Bu yüzden bir sürü iş güçle uğraşmayan insan türedi.

soldaki: Neanderthal Sağdaki: Homo Sapiens

Sapiens, evrimi sayesinde birçok şeyi gerçekleştirdi. Ama çevreyi hala tanımaya devam ediyordu. Sapiens’in hayatta kaldığı çevrede hayvanlardan sonra en çok korktuğu şeyler; doğal afetler ve hava olayları. Şu anki modern zamana göre düşünmek yerine o zamanın çok büyük fırtınalarını, volkanik faaliyetlerini hayal edin, etrafta şimşekler çakıyor ve neler olduğunu anlayamıyorsunuz. Yani şu an gibi düşünülemediği için o an insan diyemiyor ki ^^ani bir elektrik yüklenmesi oldu. Artı yük ve eksi yükler çarpıştı ve bir elektrik boşaltımı oldu, bu yüzden şimşek çaktı.^^

Bu tür şeyleri düşünemeyen Sapiens, bu şiddetli felaketlere çeşitli güçler atfetti. Ve etrafında tanıdığı, en zeki gördüğü canlı kendi türü olduğu için bu felaketleri kendisine benzer bir canlının yaptığını hayal etti. Kendisi nasıl öfkelendiğinde etrafı alaşağı edip her yeri dağıtıyorsa, bu felaketi yapanın sinirlendiğini öfkelendiğini düşündü. Kendisi sinirlendiğinde nasıl sinirleri yatışıyorsa o felaketi yapanın yani hayal ettiği kişinin öfkesini de o şekilde yatıştırmayı düşündü. O devirde en önemli şey yemek tabi ki. Özellikle hayvanlardan elde ettiği besinlerden dolayı etin ayrı bir değeri vardı. Kimi uygarlıklar bu hayal ettikleri felaket sahibine ^^tanrı^^ kimi uygarlıklar ^^ruh^^ dedi. Ve yapılan araştırmalar neticesinde kültürlerin ve sanatın gelişiminden itibaren tanrı ve ruh fikrinin ortaya çıktığı hipotezi mevcut. Her kültür, bölge insanı kutsal atfettikleri şeylere kurbanlar ve çeşitli ayinler bahşettiler.

Sapiens Bilime İhtiyaç Duyar

THALES

Zamanı biraz daha ileri sardığımızda M. Ö 200-250 Yıllarına geldiğimizde önemli bir uygarlık ile tanışırız; Yunan Uygarlığı. Bilime ihtiyacın belgelerle kanıtlanmış ilk örneklerini bu dönemde görebileceğiz. Ayrıca bu dönemde Helenistik Dönem etkileri de görülecektir. Birazdan vereceğim bilimsel örnek Helenistik Dönemin de temelini hazırlamıştır. Sapiens bilime ihtiyaç duyar dedim çünkü, kültürün ve geleneğin cevaplayamadığı sorular olduğunu fark eden insanlar ilk bu dönemde çıkmıştır. Bu iki önemli insan Thales ve Anaximandros’tur. Bilim hakkında çok meşhur bir diyalogları vardır, onu sizlerle paylaşmak istiyorum;

Thales; ^^Ey Anaksimandros, biz Zeus’a ,Hera’ya, Poseidon’a o kadar kurban veriyoruz, adaklar adıyoruz veya sağlık tanrıçası Asklepios’a kurbanlar atfediyoruz, dilekler adıyoruz ama değişen bir şey yok. Sence bu Dünya’nın başka bir açıklaması olabilir mi?^^

Anaksimandros cevap olarak; ^^ Haklısın Thales, biz ibadetlerimizi o kadar yapıyoruz ama bir çaresi olmuyor. Ben de seninle aynı soruyu soruyorum kendime, ama senin bir fikrin var mı Thales?^^

ANAXİMANDROS

Thales vaktiyle Mısır’a gidip oradan geometri ve matematik öğrenmiştir. Haliyle oranın inanışlarından etkilenmiş ki Anaksimandros’un bu sorusuna bir Mısır inancı ile cevap verir.

Thales;^^Bence, Dünya denizin ortasında bir disk şeklinde ve etrafı da kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ile sarılıdır. Yılan hareket ettikçe deprem ve sel felaketleri olur^^

Anaksimandros; ^^Peki Thales, öyleyse sormak istiyorum. Suyu taşıyan şey nedir peki?^^

Thales; ^^yine sudur^^ der.

Ve Anaksimandros şöyle söyler;^^ Ey Thales, farkettiysen bu dediğin sorumuza bir cevap vermekten çok sonsuz bir soru takibine götürüyor bizi^^

Thales sorar; ^^Peki Anaksimandros, senin fikrin ne?^^

Anaksimandros cevaplar;^^Bence Thales, Dünya boşluktadır.^^

Thales; ^^Neden ?^^

Anaksimandros;^^ Çünkü bir yere gitmek için veya bir şeyin üstünde durmak için bir nedeni yok.^^ der.

Bu diyalog gözlemlenebilir ilk yazılı hipotezdir. Ayrıca eleştiri (tenkit) kavramı bu diyalogda anlaşıldığı üzere ilk defa Helen (Yunan) Uygarlığında ortaya çıkmıştır. Ve bu olay, şu anki Aydın ilimiz olan o zamanın adıyla ^^^Miletos^^ kentinde yaşanmıştır.

Miletos

KAYNAKÇA

https://yolcu360.com/blog/milet-antik-kenti-egenin-koklerine-inmek-aydin-didim/

https://www.haberturk.com/yasam/haber/1160032-lucynin-sucu-ne

https://www.britannica.com/topic/Australopithecus

https://arkeofili.com/tag/homo-habilis/

https://evrimselpsikoloji.blogspot.com/

Yorum Yap
Yapılan Yorumlar
1